İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde bir konuşma gerçekleştirdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, merkezi yönetim bütçesinin, yüzde 90’ından fazlasının doğrudan yürütme organı yani hükümet tarafından kullanıldığını belirtti.
İnsanlığın her alanda üç boyutlu bir satranç oyunu ile imtihan olduğunu vurgulayan Dervişoğlu, “Kuşkusuz alışılageldik güç dengeleri de bu süreçte değişmektedir. Üretim biçimi, finansal ve ticari ilişkiler, bölüşüm ve dağıtımın nasıl olacağı, sosyal ve teknolojik değişmelerin baskısı altında dönüşüme zorlanmaktadır. 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, internet döneminden, yapay zeka çağına geçmiş bulunuyoruz. Kendi yaşadığımız doğal çevre, muhtemelen geri gelmeyecek üzere bozulmaktayken, insanlık, bireysel ve kümülatif bilincini bu çevre koşullarından azade bir yapay bilince ya da yapay zekaya taşımanın hatta devretmenin eşiğinde durmaktadır. Türk devletini yönetenlerin, değişen güç dengelerini Türkiye’nin ortak çıkarları paydasında ne derece doğru okuyabildiği şüphelidir. Zira geleneksel kırmızı çizgilerimizin çoğu geçersiz bırakılmıştır.” dedi.
“Son 20 yılda Türkiye, bizzat öncüleri tarafından bile rafa kaldırılmış küreselleşmeci bir bakışın en zararlı yönlerini kendisine rehber edinmiş bir iktidar tarafından, taammüden sürekli uçurumların kıyılarında dolaştırılmaktadır” diyen Dervişoğlu, şunları kaydetti:
“Egemenliğin yeniden ulus devlette temerküz ettiği bir dönemde bizler, mevcut iktidar tarafından ulus devlet egemenliğimizin sürekli aşındırılmasıyla, 100 yıldır karşılaşmadığımız risklere açık hale getirilmiş durumdayız. Kamunun yeniden üretim ve bölüşüm ilişkilerinde söz sahibi haline geldiği pandemi sonrası süreçte, eğitim ve sağlık gibi en temel kamu hizmetlerinin kuralsızca ticarileştirildiği bir anlayışla savunmasız bırakılıyoruz. Hukuk düzeninin, can ve mal güvenliğini sağlamaktan ve sürdürmekten dahi uzaklaşmış hali düşünüldüğünde; ticarileşmeden ötede, anarşik bir metalaştırılma süreciyle karşı karşıyayız. Toplumdaki genel ahlaki çöküşü doğuran ve besleyen faktörler de esasen burada aranmalıdır.”
Dervişoğlu, iklim krizine de değinerek “Eğer biz iklim değişikliğinin sonuçlarını hafife alır, bugünü kurtarmayı, gelecek kuşaklarımızı kurtarmaya tercih edersek, sadece yükselen deniz seviyeleri ve kuruyan barajlarla değil, insanlık tarihinin gördüğü en büyük göç dalgalarıyla da yüzleşmek zorunda kalacağız. Kısaca bugün yaşadığımız göç krizinin çok daha büyüğü karşısında boğulacağız. Çünkü yarın, iklim krizinin kavurduğu topraklardan, susuz ve verimsiz arazilerden, boğucu sıcaklardan kaçan kitleler, göç yollarına düştüğünde, bugün kapatamadığımız kapı, sınır ve duvarlarımız; yarın iklim felaketinden kaçanlarca, çok daha büyük ve kontrolsüz bir akınla sınandığında ne yapacağımıza şimdiden karar vermeliyiz.” açıklamasını yaptı.
2025 yılı bütçesine karşı olduklarını belirten Dervişoğlu, “Çünkü bu bütçe, Türk milleti için bir zulüm bütçesidir. Bu zulüm bütçesinde ihalecilere, faize, zarar ettirilen kurumlara, paradan para kazananlara ödenek vardır ama emekliye yoktur! 2025 zulüm bütçesi yine fakirden alıp zengine veren bir bütçe. Sonuçlara değil, girdilere odaklanan bir bütçe. Eğitime şu kadar, sağlığa bu kadar pay ayırdık diyorlar, ne sonuç elde ettiniz? Cevap yok! 2025 zulüm bütçesinde işsizlik var, umutsuzluk var! 2025 yılı zulüm bütçesinde milletin duygularını istismar etmek var, küresel tekelcilere kıyak var! 2025 zulüm bütçesinde yapısal reform yok! 2025 zulüm bütçesinde zengine, yandaşa ilave vergi yok! 2025 zulüm bütçesinde çiftçi yok, öğrenci yok! 2025 zulüm bütçesinde tasarruf yok! Şimdi biz bu bütçeye refah bütçesi mi diyeceğiz?” şeklinde konuştu.
Büyük Orta Doğu projesi kapsamında, Irak ve Suriye’nin parçalanması ve bu bölgelerde PKK’ya bağlı otonom bölgeler oluşturulmasının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir beka sorunu olduğunu dikkat çeken Dervişoğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye, Suriye’deki savaştan en çok zarar gören ülkedir. Diler ve umarım ki, Suriye’deki barıştan da zarar görmez. Ayrıca bölgedeki Türkmen varlığı mutlaka korunmalıdır. Türkmenlerin yeni Suriye’nin kurucu unsuru olmaları ve Anayasal bir statüye kavuşturulmaları tartışılamaz bir gerçekliktir. Türkiye’yi tarihi sorumluluklar beklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devletin, Türk de büyük bir milletin adıdır. İçinde yaşadığımız şu günlerde, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Yapılan hatalardan ders çıkarılmalı, emperyalist tuzaklara karşı uyanık bulunmalıyız. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yoktur. İhtiyatlı ama aktif politikalarla milli güvenliğimizi korumak, vatan bütünlüğümüzü muhafaza etmek, hürriyet ve istiklalimizi garantiye almak mecburiyetindeyiz. Bunun için verilmesi gereken her türlü doğru mücadelede devletimizin ve milletimizin yanında olmaya devam edeceğiz.” dedi.
SANAYİ HABER AJANSI
SAVUNMA GAZETESİ