ANALİZ – Yapay zekasız kalmamak için nitelikli işgücünü koruyup, çoğaltmak gerekiyor

Osman Şenkul – Resmi Gazete’nin, 5 Ekim 2024 tarihli 32683 numaralı sayısında yayımlanan karara göre, “yapay zeka kazanımları ve risklerine yönelik araştırma yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) komisyon kurulması” kararlaştırıldı.

ANALİZ – Yapay zekasız kalmamak için nitelikli işgücünü koruyup, çoğaltmak gerekiyor
Yayınlama: 06.10.2024
3
A+
A-

Kararda “Yapay Zekanın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay zeka Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasa’nın 98’inci İçtüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına, bu araştırmayı yapacak komisyonun 22 üyeden kurulmasına, komisyonun çalışma süresinin Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip seçimi tarihinden başlamak üzere 3 ay olmasına ve gerektiğinde Ankara dışında da çalışmasına karar verilmiştir” denildi.

TBMM’de alınan bu kararın yaklaşık iki hafta öncesinde, 22 Eylül’de, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)  ve Birleşmiş Milletler (BM) Yapay Zeka konusundaki işbirliğinin sonraki adımlarını açıkladı.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Merkezi'nde Geleceğin Zirvesi öncesinde bir araya gelen OECD Genel Sekreter Yardımcısı Ulrik Vestergaard Knudsen ve BM Genel Sekreteri'nin Teknoloji Elçisi, Genel Sekreter Yardımcısı Amandeep Singh Gill, BM ve OECD arasında küresel yapay zeka yönetişimi konusunda yeni bir “gelişmiş işbirliğini” duyurdu.

Yapay Zeka teknolojisinin gelişim hızı ve etkisinin genişliği, çeşitli politika ekosistemlerinin daha uyumlu ve gerçek zamanlı bir şekilde çalışmasını gerektirdiğinin altını çizen Genel Sekreter Yardımcısı Amandeep Singh Gill, OECD ve BM'nin, hükümetlerin Yapay Zeka’nın fırsatlarına ve risklerine karşı politika yanıtlarının kalitesini ve zamanlamasını iyileştirmelerine yardımcı olmak için, tüm çabaların ortak bir şekilde yürütüleceğini vurguladı ve “Bu hedefi gerçekleştirmek için dünyanın dört bir yanından önde gelen bilim insanları ve akademik merkezler de dahil olmak üzere tüm paydaşlarla birlikte çalışacağız.” dedi.

OECD Genel Sekreter Yardımcısı Knudsen de açıklamasında, OECD'nin Yapay Zeka Politika Gözlemevi, Yapay Zeka İlkelerinin uygulanmasını ilerletmeye yönelik kapsamlı çalışmalar yürüttüklerini vurguladı ve “OECD'deki Yapay Zeka Küresel Ortaklığı bu işbirliği için güçlü bir temel oluşturmaktadır. Ortak çabalarımız, ülkelerin Yapay Zeka'nın tüm fırsatlarından yararlanmalarına yardımcı olurken, insan merkezli, güvenli, emniyetli ve güvenilir Yapay Zeka'yı teşvik etmek için ilgili riskleri ve aksaklıkları azaltacak ve daha iyi yönetecektir” dedi.

Yapılan bu önemli açıklamada, bilime ve kanıtlara dayalı Yapay Zeka “riskleri ve fırsatları” konusuna odaklanan BM-OECD işbirliğinin, küresel olarak kapsayıcı bir yaklaşımı teşvik etme çabalarında, üye ülkeler ve diğer paydaşların desteklenmesi ve bu amaçla kurulacak özel ağlar ve platformlar üzerinden, Yapay Zeka politikası ve yönetişimi üzerine devam eden çalışmalardan yararlandırılmasına odaklı olduğu vurgulandı.

Yaklaşık iki haftalık arayla yapılan bu açıklamalar, ve özellikle de bu iki büyük kuruluşun Yapay Zeka konusunda işbirliğinde böylesi önemli adım atması gerçekte, Türkiye’nin bu alanda ne denli gerilerde kaldığını gösteriyor; çünkü, özellikle iki önemli kuruluşun böylesi bir adımı atma gereğini görüp harekete geçmeleri, üye ülkelerin büyük ölçüde bu alandaki politikalarını çoktan belirlediğini gösteriyor. Bir başka deyişle, Yapay Zeka artık, ekonomik işbirliğini ve kalkınmayı temel alan, üyeleri arasında Türkiye’nin de bulunduğu OECD ve daha da önemlisi, tüm ülkelerin üyesi olduğu üst kuruluş BM’nin gündemine çoktan yükselmiş durumda.

Bu önemli küresel gelişmeyi Parlamento’nun gündemine ancak yeni getirmiş olan Türkiye’nin, yapay zeka ile tanımlanan bir çağın eşiğinde dururken, konunun desteklenmesi konusunda oldukça gerilerde kaldığını da gösteriyor; çünkü, yapay zeka, hesaplama gücüne olan doymak bilmez talebiyle, sağlam ve sürdürülebilir bir enerji altyapısını da gerektiriyor. Yapay zeka gelişiminin temelini oluşturan karmaşık algoritmalar ve geniş veri kümeleri olağanüstü miktarlarda elektrik tüketmektedir. Massachusetts Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, tek bir yapay zeka modelinin eğitimi, tüm yaşamları boyunca beş otomobil kadar karbon salınımına neden olabiliyor. Bu durum, Yapay Zeka gelişmelerini sürdürmek için güvenilir, düşük karbonlu bir enerji kaynağına duyulan ihtiyacı vurguluyor. Bir başka deyişle, toplam enerji kaynaklarının içindeki güneş ve rüzgarın payını hızlı bir atılımla, yükseltip, yüzde 15,5 (2023) düzeyinden, öncelikle yüzde 50’nin üzerine çıkartmak gerekiyor.

Bir başka deyişle, küresel Yapay Zeka yarışında enerji güvenliğinin çok önemli olduğu, uzun zamandır bu alanda bilimsel çalışmalar yürüten üniversiteler tarafından defalarca gündeme getirlimiş durumda. Yapay Zeka operasyonları için gereken enerjiyi garanti edebilen ülkelerin, aynı zamanda önemli bir stratejik avantaja sahip olacağı da çok açık. Ayrıca, yine bilinen bir gerçek; Yapay Zeka savaşları yalnızca algoritmalar ve verilerle yapılmıyor aynı zamanda bu yeniliklere güç veren enerjiyle de yapılıyor. Bu nedenle, enerji konusunu ihmal ederek atılan her türlü adım, aynı zamanda on yıllar boyunca yankılanacak ve her aşamada karşımıza çıkacak bir kayıptır.

Bir başka küresel kuruluş olan Dünya Ekonomik Forumu da (WEF), Yapay Zeka konusuna farklı açılardan yaklaşıyor. WEF, Yapay Zeka ile öne çıkması kaçınılmaz olan otomasyon nedeniyle işten çıkarılanlar için yeni işlerin ortaya çıkacağını öngörse de, bu işlerin de, eğitim ve öğretim gerektiren daha yüksek vasıflı meslekler olabileceğine dikkat çekiyor; bir başka deyişle, Türkiye’de Yapay Zeka’nın gelişimini destekleyecek adımlar atılmasa da, olası sonuçları için şimdiden hazırlıklar yapılmasının kaçınılmaz olduğu da ortada.

Çünkü, bu durumun, Yapay Zeka ve otomasyonun zararlı etkilerinin, Türkiye gibi, işgücünün daha büyük bir kısmının düşük vasıflı işlerde çalıştığı daha az gelişmiş veya ekonomik açıdan daha dezavantajlı ülkelerde ve bölgelerde yoğunlaşmasına yol açma tehlikesi var.

WEF de özellikle Türkiye gibi ülkeleri bu konuda uyarıyor: “Yapay zekanın algoritmik önyargı nedeniyle eşitsizliğe neden olma potansiyelini liste dışı bırakamayız.” Yalnızca Türkiye özelinde değil, tüm dünyada, daha düşük vasıflı işgücünün ağırlığı olduğu ülkelerde, bu konudaki önyargının zaten dezavantajlı olan gruplara karşı ayrımcılığa yol açabileceğine dikkat çekiliyor. 

Dolayısıyla, Yapay Zeka’nın uzun vadede toplum ve toplumsal yaşam üzerinde yaratacağı etki çok büyük önem taşıyor; çünkü, uygarlık tarihinin bize öğrettiği en önemli yaşam pratiklerinden birisi de toplumun farklı kesmleri arasındaki uçurum büyüdükçe, eşitsizliğin ve büyük dengesizliklerin arttığıdır. Diğer yandan, yapay zekanın verimliliği artırıp maliyetleri düşürerek ve nihayetinde insanların yaşamlarını iyileştirmelerine yardımcı olabilecek temel hizmetlere ve fırsatlara erişimi iyileştirerek buna çözüm sağlayabileceğine inananlar da giderek artıyor. Başkaları da, Yapay Zeka'nın dünyanın en yoksul ve en dezavantajlı kesimlerinin karşılaştığı sorunları daha da kötüleştireceğine, servet ve kaynaklara erişimi daha da az sayıda kişiye yönlendireceğine inanıyor.

Belki bugüne kadar olan gelişmeler, elimizdeki cihazla alışılagelmişin ötesinde bir iletişime geçmek gibi fantastik sonuçları gösterdiği için, özellikle sosyalleşmenin giderek zayıfladığı bu zamanlarda çoklarımız, “Bu Yapay Zeka daha hızlı gelişse de, şöyle doyasıya eğlenecek ortamlarımız olsa” gibi düşüncelere dalıyor olabiliriz. Ancak, görünen o ki, Yapay Zeka’nın potansiyel sonuçları çok ağır olacak. Uzmanlara bakılırsa, çok iyi eğitimden geçip, çok iyi iş becerileri edinememiş insanların işlerinin yapay zeka ve robotlar tarafından devralınması kaçınılmaz olacak. Kısacası, yeni bir teknolojik devrimin eşiğinde duruyoruz; biz farkına varsak da, varmasak da, Yapay Zeka yaşamımızın her alanına giderek daha fazla nüfuz ediyor ve akıllı makineler yaşama ve çalışma şeklimizi dönüştürüyor.

Sonuçta, Yapay Zeka’nın egemenliğinin giderek daha ağır basacağının kaçınılmaz olacağı günlere doğru ilerlerken, Türkiye’nin nitelikli işgücü kayıplarına da dikkatle odaklanarak, bu kayıpların durdurulması ve hatta geri kazanılabilmesi için de ciddi adımların atılması gerektiğini görmek de büyük önem kazanıyor. Bunun en pratik ve kestirme yolunun da; daha ucuz, daha besleyici gıdalara, daha kaliteli konutlara ve iyileştirilmiş eğitim hizmetlerine erişim, insanların daha sağlıklı olmalarına ve toplumsal ölçekte yoksulluk ve yoksunluktan kurtulmalarına yardımcı olmaktan geçtiğini bilmemek olası değil.

Başta da altını çizdiğimiz gibi, Türkiye’nin de üyesi bulunduğu BM ve OECD’nin işbirliği,  bilim ve kanıta dayalı Yapay Zeka risk ve fırsat değerlendirmelerine odaklanacak. Türkiye, Yapay Zeka konusunda oluşturulan bu Geniş ve Yüksek Çatılı organizasyondan olabildiğince yararlanmak ve geleceğin teknoloji deviriminde geride kalmamak için, öncelikle yüksek nitelikli işgücünü korumak ve var olanlarının sayısını artırabilmek için, eğitimini de yeniden çağdaş düzeylere yükseltirken, bir süredir üzerinde esen “ucuz emek cenneti rüzgarları”ndan da olabildiğince korunması gerekiyor.

 


SANAYİ HABER AJANSI

SAVUNMA GAZETESİ

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.